AHTER
Ziyan yok. Ziyanı yok. Biliyorum,
kış geçecek ve dirileceğim.
Kurtulacağım. Biliyorum,
çok yalvardım. Biliyorum.
Allah’a ve geceye. Çok.
Kimse bilmiyor gecenin sahibinden başka,
nasıl sürüp gittiğini gecenin.
Kimse bilmiyor ne çektiğini gecenin
içinde sönmemek için direnen bir yıldızın.
Halesinden asılıp onun bir damla istiyorlar
Dileniyor ve kaybolmasını bekliyorlar
Bir kayboluşa dilekler armağan ediyorlar
Sen ne dilemiştin benim kayboluşumdan
Sönüp gidişimden ne diledin, söyle haydi.
Söyle n’olur, az kaldı söneceğim
Göğünde şu dünyanın
Senin dünyanın, söneceğim bir kez daha üflesen
Yaralarımda nazarlarından yanan yerlere
Beni bırak ya da benim kayboluşumdan dilek dileme
Beni bırak ben değilim bu göğün
Ben yere çakılmalıyım, bir kayaya sertçe çarpmalıyım
Kanatlarımı açmalı ve doğrudan öldürmeliyim kendimi
Bir tüfeğin nişan almasını beklememeliyim
Kanatlarımı açmalı ve özgür olduğumu sandığım bu gökte
Benim için oyulmuş bir oyukta
Sessizce can vermeliyim, can
Toprağına senin
Bensiz bahçelerin talandır senin
Saklama bir kere de olsa
Hüznünü saklama
Saklama yüzünü
Sesini yahut gözlerini
Saklama
Bir mezarım yok
Gömemem seni
Bir mezarım var
Diriltemem kendimi
Diyecek bir sözüm de yok esasında
Son göz kırpmalarım bunlar benim
Son
Ağlamayacağım artık
Ağlamıyorsa gözlerim
Kalbimde sönmüştür ateşim
Yani düştüm göğünden
Haydi söyle
Ne dileyeceksin sönüp gidişimden?
Sevda mı ? Ölüm mü?
Ayırma birbirinden.
Birini söylesen geçer diğeri yerine.
Yerine getiririm ben.
Sen sadece dileğini tut.
Ve uzak dur benden.
“ezmen nekon kenare” demenin vakti bitti
Kırptım gözümü son ışığımın can havliyle
“çeşmek bezen” demenin vakti bitti.
Şiir bitti artık, türkü dindi*